19 Aralık 2015 Cumartesi

Bayağılık

Bugün şu linke denk geldim:

https://www.change.org/p/rt%C3%BCk-evlendirme-ve-moda-programlar%C4%B1-yay%C4%B1ndan-kald%C4%B1r%C4%B1ls%C4%B1n?recruiter=34088844&utm_source=share_petition&utm_medium=facebook&utm_campaign=autopublish&utm_term=des-lg-share_petition-no_msg&fb_ref=Default

"Evlendirme ve Moda Programları Yayından Kaldırılsın"


Nereden baksanız 10 seneden beri televizyon izlemeyen biri olarak (internet ve bilgisayar sağolsun  ilgi alanıma yönelik seçimler yapabiliyorum bir şey izlemek istediğimde) sınırlı bilgim dahilinde yeterince gereksiz bulduğum bu programların kaldırılmasına yönelik bir hareket görmek önce beni mutlu etmişti. Sonra yorumlara baktım biraz, biraz da üzerine düşündüm ve farkettim ki aslında bu hiç bir şeyi değiştirmeyecekti.

Bu programların bu kadar reyting almasının bir sebebi var, bu programların çıkış noktasını anlamadığımız sürece bir şeyleri yasaklamak ya da engellemeye çalışmak bize bir şey kazandırmayacaktır. Bu bataklık yakınında bulunan evinizin etrafına sinkov sıkmaya benziyor bir anlamda ya da kapıları sıkıca kapatıp sadece içeride yaşamaya çalışmaya. Türkiye'de bir çok problemin bu şekilde çözülmeye çalışıldığını da görebiliyorum artık.

Siyasi ve toplumsal sorunlardan aile içerisindeki bireysel ilişkilere kadar, çocukları bile böyle yetiştiren geniş bir kesim olduğunun farkındayım. Engellenince bitecekmiş gibi. Bakmayınca yok olacakmış gibi davranıyoruz çoğu zaman.

Toplumumuzda bir yozlaşma bir bayağılık durumu var ve bu eğitimliden eğitimsize neredeyse her kesimde mevcut, bir şekilde. Yaptım oldu durumu ya da daha kötüsü yaptım oldu ve kimse değiştirmesin durumu (bkz: ben yaptım, ayıya biniyom + cahillik ne güzel lan... her şeyi biliyorsun).

Konuyu çok dağıtmadan başlangıç noktasına dönecek olursam, bu programların neden izlendiğini iyice anlamamız gerekmekte özetle. İnsanların bunları neden izledikleri hakkında kendi düşüncelerimi paylaşacağım:

1- İzleyen insanların hayatlarında doyum alacakları interaktif bir sürece ihtiyaçları vardır.
Evlilik programları ya da "reality show"lar ve benzerlerinin bu kadar tutmasının temel sebebi bana göre izleyicide kendi hayatlarında oluşturamadıkları bir interaktiviteyi oluşturuyor olmaları. İzleyenler açısından o şovdakiler fazlasıyla özdeşim kurulacak durumdalar, onlar da aynı problemlere sahipler,  ve buldukları çözüm yöntemleri ya da yaşadıkları çözümsüzlükleri dinlemek izleyiciyi oraya kilitleyen önemli bir faktör.

2- Duygusal dalgalanmalar, duygunun ifade edilmesi, dışa vurulması.
Türk toplumu gördüğüm kadarıyla duygusal bireylerden oluşmasına karşın duygusal bir toplum değildir (doğu batı sentezinin bizim coğrafyamızdaki sorunudur belki bu...). Birbirimizin duygularını anlayıp buna göre davranan bir toplum değiliz çünkü; empati yapmıyoruz. Kim ağlıyorsa yalnız ağlıyor bizim toplumumuzda. Ağlarsa anam ağlar gerisi ninja kaplumbağalar* önermesini doğrulayacak raddedeyiz hatta. Bu da duyguların paylaşıldığı ya da duygusal durumların dışa vurulduğu her programın elini güçlendiriyor az biraz da konu ilgi çektiyse tamam (Tabii ki başka faktörler de mevcut ama en belirgin gördüklerimi belirtmeye çalışıyorum.). Bunun da en yalın hali bu programlar. Duygusal açlığın ve ifadenin doruk yaptığı dram kraliçelerinin (orj: drama queen) başrol aldığı duygulara yönelik ne kadar bastırılmış istek varsa hepsinin tam anlamıyla kusulduğu bir alan halini alıyor; duyduğum ve gördüğüm kadarıyla.


İşte bu sebepler ortadan kalkmadığı sürece bu programları kaldırmak bir işe yaramayacaktır. Yerine yenileri gelecektir mutlaka; duygusal açlığın doyurulacağı kaliteli programlar da yapılabilir tabii ki fakat izleyen kitleye hitap etmeyecektir. İzleyen kitle kendi günlük yaşamında sıkışmış bir kitledir o yaşamı renklendirmeden yapılacak başka bir program ilgi çekmeyecektir bana göre ya da benim herhangi bir çözüm önerim yok bu anlamda aklıma gelen.



1.Durum için: Bana göre yapılması gereken bu insanların evlerinden bir etkinlik için çıkartılmalarıdır, sosyal etkileşimi olan bir gruba dahil edilmeleridir ki bu aslında söylendiği kadar kolay bir şey değildir. Özellikle alışagelmiş bir paradigmayı yıkmak ya da hiç oluşmamış bir paradigmayı oluşturabilmek ya da hali hazırda oluşmuş olan koşullara karşı koymaktan bahsediyoruz
bu anlamda. Bu da fazlasıyla kişiye özgü çözümler sağlamayı gerektirecektir.

2.Durum için: Yapılabilecek olan birinciyle paralel olmakla birlikte bu kişilerin konuşması ve ifade edemedikleri duyguların ifade edilmesi sağlanmalıdır. Bunu bir psikolog rolüne bürünmeden de herkes yapabilir. Karşınızdaki size bir şey anlatırken onu dinlemeniz ve yargılamamanız kafidir. Bir anlamda halk arasında "sırdaş" ya da "yakın dost", "arkadaş" dediği sıfatları taşıyacak derecede dinlemeniz yeterli olacaktır. Bu roller de eğer kendi hayatınızda doyum aldığınız sağlıklı aktiviteler mevcutsa gerçekleştirmesi zor durumlar değillerdir. Böyle bir durumda en azından hem bu kişiler için hem de dinleyenler için yeni bir pencere açılacağını düşünmekteyim.

Bu iki durumun bir raddeye kadar denenmesi bile bir çok anlamda toplumda olan bayağılığı ortadan kaldırmak için bir basamak oluşturacaktır. Çünkü bilgi paylaştıkça çoğalır. Yeniliklere açılabilmek paylaşımla mümkündür. Ortak bir yaşam alanı oluşturabilmek gerekmektedir bunlar için de. Bu önerilerle ulaşılamayacak olan inatçı ve "bayağı" bir kitle de olacaktır doğal olarak, (sihirli bir formül olmadığının farkındayım) ama eminim ki bir kesim bundan etkilenecektir, buna açıktır; doğru zaman ve kişiyi bekliyordur sadece. İşe önce buradan başlamak gerek.


*Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar.


Yazı tamamiyle kişisel deneyim ve gözlemler doğrultusunda yazılmıştır kimseyi yerme ya da yüceltme amacı taşımamaktadır.

16 Aralık 2015 Çarşamba

saat olmuş dört

Uyuşamamıştım zaten
Uyuyamamıştım da
Ne sarhoş olabildim
Ne de rahatlayabildim aslında
Düşünceler var sadece
Buuruk buuruk gözlerimde

Geçmiş geliyor aklıma
Uyuşamıyorum
Uyuşamamışım da

12 Aralık 2015 Cumartesi

gömülüyorum
ona buna
ama en çok sana
bir de şu bitmeyen
şu bitmeyen
yüksek lisansa

arkada bir melodi bıraktım
en çok da kendimi
şimdi yeni bir müzik kulağımda
yollar beni çağırıyor
ama korku ve endişe
içimi kemiriyor
kemiriyorum
kendimi
kendi

bir ufak kedi

5 Aralık 2015 Cumartesi

25 yaşımın sonları...

25 yaşımın sonlarındayım,
Ağlayabiliyorum da artık gülebildiğim kadar,
Öğrendim, güçsüzlük olmadığını
En azından bazılarının yanında...
Kimi zaman içime aksa da,
Ağlamak güzel,
 Gülüşleri daha değerli kılıyor,
Çarpık gülüşleri;
İçten gülüşleri;
Sahte gülüşleri bile anlamlı kılıyor ya işte o yüzden.
Bazen küçük bazen büyük şeyler için
Ama hepsi; benim olan şeyler için
Ağlamak huzuru getirdikten sonra...
Her damla biraz huzur için,

Yavaaş yavaaş öğütüyor hayat,
Geçmişimde bıraktıklarım var artık,
Hayatımdan çıkaramadıklarım da
Bir de de göçüp gidenler
Sayfa sayfa yaşıyorum
Sayfa sayfa dökülüyoruz,
Her yerde karalamalar
Ne yazacağız bilmiyoruz.

Hayata meydan okuyorum hala
Kaç kere aşil tendonumdan vuruldum bilmiyorum
Kaç kere düştüm ve kalktım hatırlamıyorum
Her düşüşümde bu son mu duygusunu artık tanıyorum
Ve biliyorum bu daha başlangıç
Düşüp de kalkamayanlara,
Benden çok daha kötü düşenlere bakıyorum
Düşüşleri “Epik” olanlara,
Kendimi görüp gülüyorum,
Sonra diyorum ki
Olum* en önemli makaleyi nasıl atlarsın ya...

Ama biliyorum ki dahası var
Öncesi olduğu gibi
Motora yağ koymayı unutmak gibi
Telefonun elden kayması gibi
Bir arkadaşın yere itmesi gibi
Geri gelmeyen anlar
Elden tek gelen ders almak
Ve farkındalık
Ve Yaşam
Ve Ölüm

Zaten hepsi bir anlık.